1. Giriş
Bilindiği gibi hayatın en acı gerçeklerinden birisi de maalesef ki ölümdür.Ve her ölümde miras hukuku kurallarının uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Sahipsiz mal olabilir, ancak sahipsiz hak olmaz. Bu nedenle de ölümden sonra bir kimsenin tüm intikal edebilen özel hukuk ilişkilerinin mirasçısı ya da mirasçılarına geçmesi gerekmektedir.
Nitekim,4721 Sayılı Yeni Türk Medeni Kanunu’nun 575. maddesinde bu durum aşağıdaki gibi açıkça zikredilmiştir:
‘Miras, mirasbırakanın ölümüyle açılır. Mirasbırakanın sağlığında yapmış olduğu mirasla ilgili kazandırmalar ve paylaştırmalar, terekenin ölüm anındaki durumuna göre değerlendirilir.’
Miras hukukunun da amacı kuşkusuz, ölen kişinin mal varlığına ait, ekonomik değeri olan ve para ile ölçülebilen değerlerinin geleceğini belirlemek ve onların mirasçılara geçişini düzenlemektir.
Bu mal varlığının tümüne genel olarak ‘tereke’ adı verilmektedir. Tereke, mirasçılar arasında, yasal miras hakları doğrultusunda paylaştırılacak olan değerdir. Miras bırakanın ölüm tarihindeki borçları da terekenin başka bir boyutunu oluşturmaktadır. Fakat makalemiz, daha çok mal varlığı değerlerinin mirasçılar arasında paylaştırılması yönünde kurgulandığı için konumuz dışında bırakılacaktır.
2. Yasal Mal Paylaşımı Rızai Miras Taksim Sözleşmesi İle Yapılabilir
Ölüm ile tereke, birden fazla mirasçı olması durumunda, ortak bir yönetime geçmektedir. Bu ortaklık, hukuk terminolojisinde ‘iştirak halinde (elbirliği) mülkiyet’olarak anılmaktadır. Bu durumda tüm mirasçılar, tereke üzerinde hak sahibidir. Ancak tereke üzerinde münferit olarak satma, kiralama, devretme gibi yetkilere sahip değildirler.
Mirasın paylaşılmasındaki asıl hedef; mirasçıların miras üzerindeki kişisel ve bağımsız haklarını, kendi özgün iradeleri ile tasarruf edebilmeleridir. İşte tam da bunun için diğer mirasçılardan tereke konusunda özgürleşmeleri gerekmektedir.
Elbette ki ideal olan, tüm mirasçıların hak ettikleri miras payına sorunsuz olarak kavuşmalarıdır. Ancak bu durum, hayatın olağan akışı içerisinde her zaman istenildiği gibi olmamaktadır. Hatta çoğu zaman mirasçılar bu konuda ihtilafa düşmektedir. ‘İzale-i şüyu (ortaklığın giderilmesi) davası’ açmakta bu durum da hem maddi olarak külfetli bir yol olmakta hem de boşa zaman kaybı olmaktadır. Bu süreçte yaşanan psikolojik gerginlikler de işin başka bir boyutunu oluşturmaktadır.
‘Rızai miras taksim sözleşmesi’ tam da bu konuda imdada yetişmektedir. Bu sözleşme ile mirasçılar, mirasın nasıl ve ne şekilde paylaşılacağını özgür iradeleri ile belirler. Sözleşmenin imzalanması ile de kendilerini hukuki olarak bağlarlar.
Bu sözleşmenin geçerli olabilmesi için tüm mirasçıların, mirastan kimin ne kadar alacağını ve nasıl paylaşılacağını özgür iradeleriyle baskı ya da zorlama altında kalmadan belirlemeleri ve bunu kabul etmeleri gerekmektedir. Daha açık bir anlatımla, tüm mirasçıların, paylaşım konusunda, mutabakata varmaları gerekmektedir. Bu durumu bir kısmının kabul bir kısmının reddetmesi ile sözleşme tamam olamamaktadır.
3. Mal Paylaşımı Sürecinde Arabuluculuk
İşte tam da bu gibi durumlarda, tarafların yani yasal mirasçıların, ‘ihtiyari olarak başvuracakları bir arabulucu’süreci en iyi şekilde yönetebilecektir.
-Mal paylaşımına ilişkin uyuşmazlıkların kısa sürede çözümlenmesi isteniyorsa,
-Mirasçılar aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek ve hayatlarının geri kalanında da aile ilişkilerini devam ettirmek istiyorlarsa,
-Ortaklığın giderilmesi davası ve aleni bir yargılama yapılması taraflara zarar verecekse,
-Mirasçılar arasında bir husumet veya güvensizlik varsa,
-Diğer uyuşmazlık çözüm yolları, mirasçılar açısından uygun bir çözüm yolu üretemeyecekse,
-Mirasçılar, terekenin değeri üzerinde anlaşamıyorlarsa,
-Mirasçılar arasında olası uzlaşma seçenekleri mevcutsa,
-Mirasçılar, birbirleriyle mücadele etmekten ve bu nedenle masraf yapmaktan bıkmışlarsa,
-Müzakereler ilerlemekte ve ‘eğitimli bir arabulucunun’ müzakerelere katılımı yararlı olacaksa,
arabuluculuk sürecine başvurmak, mirasçılar için en iyi yol olacaktır. Bu şekilde çözümün önündeki sun’i engeller de ortadan kaldırılacaktır. Arabulucunun, özel toplantılar ile mirasçıların görüşlerini açıklamalarına izin vererek kişisel düşmanlıkları kaldırması veya azaltması, böyle durumlarda en önemli hedeftir. Bu hedef arabuluculuk sisteminin kuruluş amacına uygundur.
Mirasçılar, bu süreç sonunda imzaladıkları anlaşma ve rızai miras taksim sözleşmesi ile hem sıkıntılı bir duruma hem de ihtilafa son vereceklerdir. Zira, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18. maddesine 7036 sayılı Kanun ile eklenen 5. fıkraya göre;
“Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.”
7036 sayılı Kanunun gerekçesinde bu yeni düzenleme, “dava açma yasağı” şeklinde nitelendirilmektedir.
Bu durumda, artık mirasçılar için bir üst yargı yoluna başvurma ihtiyacı da kalmayacaktır. Arabuluculuk süreci; dava masraflarından ve zamandan yapılan en güzel tasarruf yöntemi olarak hayatımızı kolaylaştırmak için vardır.
4. Sonuç
Yukarıda da açıkça izah ettiğimiz gibi arabuluculuk sürecine başvurmak, taraflara birçok açıdan fayda sağlamaktadır. Kanaatimizce sağlanan de en önemli faydalar;‘zamanlama’, ‘ekonomiklik’, ‘gizlilik’ ve ‘dava açma yasağı’dır.
Arabuluculuk; söz konusu uyuşmazlıklardan sonra ticari, mesleki veya kişisel ilişkilerini sürdürmek isteyen taraflar için uyuşmazlığın çözümünde tercih edilecek en ‘dostane’ yoldur. Bu yolu seçmeniz için çok sebebiniz var.
Comments